Turizm, Otel, Tatil, Seyahat ve bu konudaki tüm yatırımlarınız için, içtenlikle yardımcı olmak isterim.
Kapsama alanı deyince aklıma cep telefonu icat edildikten sonraki günlerde ulaşılamayan numaralara yapılan anonsları hatırlıyorum .“Aradığınız kişi şu anda kapsama alanı dışında lütfen …” Gerçi sonraki yıllarda bu anonslar “ aradığınız kişiye ulaşılamıyor” la değiştirildi. Ben bu cümleyi sıkıştığım yerde hep kullanırım. “Ay aradık ama ulaşamadık” diyenlere “Telefonum açıktı ama belki çekmemiştir. Kapsama alanı dışındaydım galiba” gibi mazeretimi beyan ediyorum. Gerçi artık GSM şebekeleri tüm alanları kapsar oldu. Biz turizmciler 7/24 mesaide olmak zorundayız. Her zaman, her an, her yerde telefona cevap vermekle yükümlüyüz. Yani telefonumuzun hep açık olması gerekir. Bu meslek böyle bir şey. Hatta personelimize bu mesleği anlatırken “Turizm sektöründe çalışanların telefonları hep açık olmak zorundadır. 24 saat hizmet verilen bir sektörde çalışıyorsunuz. Hizmetin aksamasına sebep olmamanız için 24 saat hizmete açık olmanız gerekir” gibi aktarımlarda bulunuyoruz. İlave ederek “Turizmde bayram yoktur, hafta sonu tatili yoktur. Herkes yazın tatil yapar, siz kışın yapacaksınız. Yaz aylarının yakıcı sıcağında denizi görüp te ona aman ha sulanmayın. Onu bir kara parçası gibi görün. Şemsiye, Şezlong sizlerin çalışma arkadaşlarıdır. Onlarla yakından ilgilenin. Onlar, o yakıcı sıcaklarda dimdik ayakta durarak ve kumsala uzananları korumakla görevlidirler. Biz de onlarla birlikte tatile gelen konukların maksimum oranda tatil yapmalarına katkıda bulunmak için tüm fedakârlıklarımızı yapacağız. Bu bizim işimiz. Bu bizim mesleğimizdir” gibi standartları camiamıza yeni giren arkadaşlarımıza aşılıyoruz. Turizm Beldelerinde çalışan her fert bunun böyle olduğunu gayet iyi bilir.
Aslında konu turizmcinin hayat hikâyesi değil, şu günlerde turizmimizin devletimizin ne kadar kapsama alanında olduğunu irdelemek.
1980’li yıllar turizmle tanıştığım yıllardı. O yıllarda gazeteler, televizyonlar, tüm milletimiz, devletimiz ve hükümetlerimiz turizmle yatıp, onunla kalkarlardı. Ve onlar turizm hareketlerinden zevk alır, heyecan duyarlardı. Turizmin adı o günlerde bacasız sanayi idi. Başta hükümet ve devlet erkânı olmak üzere bu sektöre karşı ciddi ilgileri, bir o kadar da sevgileri vardı. İçten ve fiili destekleri vardı.” Türkiye demek turizm demektir” gibi tezleri vardı. Ancak, son yıllarda bu sektöre bakış ve alaka biraz soyutlaştı, gündemin son maddesine itildi. Hatta olsa da olur, olmasa da denmeye başlandı. Sorunları sümen altlarına konuldu. Hatta buraya da fazla geldi denip, çok açılmayan klasörlere kaldırıldı. Biraz da muhalefete bakar gibi bakıldı. Sanki bu sektör devletin ve milletin bir sektörü gibi değil, bir sivil toplum örgütüne ait bir sektör gibi hissedilmeye başlandı. Sanki okul derslerimizde gördüğümüz bacasız sanayi ruhundan uzaklaşılıp, toplumu kirleten, zarar veren biraz da ahlakını bozan bir sanayi gibi oluverdi. Devletimizin ve erkânının turizme bakışları, heyecanları söndü, artık turizmi bir angarya gibi düşünüp zoraki yapılan işler sınıfına aldılar. Hatta biraz da ağır gitmesi, gelişememesi için yollarına taşlar koymaya başladılar. Ben böyle hissediyorum. Yani devlet politikamızda turizmin geleceği kapsama alanına fazla girememeye başladı. Görüyorum ki oldukça fazla çağrımız cevapsız bırakıldı, çağrılarımıza geri dönülmedi. Zor büyütülen bu sektörü kansız, vitaminsiz ve heyecansız bırakmak maalesef ölüme terk etmekle eşit anlamlıdır.
Bu sektör pek çok ülkenin acı günlerine çare olmuş bir sektördür. Bu sektör ülkemize heyecan katan, barış katan, özgürlük katan bir sektördür. Bu sektör Harran Ovası’ndan, Edirne’ye kadar tüm coğrafyadaki sektörlerin lokomotifidir. Bu sektör, Adana’nın karpuzu, Söke’nin pamuğu, Ayvalık’ın zeytini ve insan yaşamına katkı sağlayan tüm sanayi hizmetlerinin yol arkadaşıdır.
Şeker Bayramımızın yaşamımız ve sektörümüz için umutlara vesile olması arzusuyla,
mutlu bayramlar dilerim.
Yakup DEMİR