Turizm, Otel, Tatil, Seyahat ve bu konudaki tüm yatırımlarınız için, içtenlikle yardımcı olmak isterim.
Arap Yarımadası’nda uzaya koşan gökdelenler var, turizm var, ticaret var; şeriat ve din?
Geçtiğimiz haftalarda, gelişimini ve değişimini merak ettiğim Birleşik Arap Emirlikleri’ne (Dubai ve Abu Dabi’ye) gitme fırsatı buldum; ve izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Bu ülkelerin kısa bir sürede nereden nereye geldiklerini, kültürlerinde, inançlarında, turizm ve ticarete bakışlarında ne kadar hızlı bir değişim olduğunu anlamak için, muhakkak gidip görmek gerektiğini öncelikle belirtmek istiyorum. Gitmeyen, görmeyenlerin çok farklı hayalleri olabilir, ama bu hayallerin gerçeklerle uyuşmayacağını ve buraların bambaşka ülkeler olduğunu da ilave etmek istiyorum. Bu ülkeler, bizim mantığımızla kafamızda tarifini yaptığımız bir ‘Arap ülkesi’ kesinlikle değil. Gökdelenleri olduğunu, yedi yıldızlı otelleri olduğunu hepimiz biliyor ve duyuyoruz. Ancak olay gökdelenle bitmiyor. Gelişimleri de gökdelenleri kadar hızlı ve kapsamlı olmuş. Özellikle Dubai’nin sokaklarında dolaşırken, “Bir Arap gösterin” deseler, zorlanırsınız. Kesinlikle, bizim Sultanahmet’te, hatta Şişli’de bile daha çoğunu görürüz. Yine, “Siyahlar içine girmiş bir Arap kadını gösterin” deseler, yine hemen bulamayabilirsiniz. Yeni Camii’nin oralarda daha çoğunu görebilirsiniz. Son 40 yılda ülkede değişmeyen hiçbir şey kalmamış. Turizm ve ticaret için her şey mubah hale gelmiş. Petrol sonrasındaki gelecek korkularını gidermeyi tamamen bu sektörlere bağlamışlar. Bu sektörlere o kadar sıkı bağlanmış ve önemsemişler ki, petrolden gelen sıcak para 100 yıllardır süregelen şeriat kurallarını ve hükümlerini teker teker yok etmiş ve etmeye de devam ediyor. Sosyal medya her şeyi kökten değiştirmiş; ve bu gidişata da hiçbir lider veya emir, isteyerek veya istemeyerek dur diyememiş. Bu gelişime engel olamamış. Hatırlayın; Mısır’da Hüsnü Mübarek’i Twitter ve Facebook yıkmıştır. Yılların tecrübeli siyasetçisi bu gücü fark edememiş ve bu gücün karşısında da duramamıştır. Bu güç ki, çok ülkelerin kültürlerini, fikirlerini, düşüncelerini, icraatlarını, hatta önemli ve gizli bilgilerini dünya insanlarıyla anında paylaşma olanağı vermektedir. Bu arada sosyal medyanın dünyada nerelere ulaştığını da hemen aktarayım. Facebook’un kullanıcı sayısı bir milyar, Twitter’ın ise altıyüzbinlerdedir. Ya YouTube? YouTube’a günde üç milyar kişi girerek video paylaşıyor ve izliyor. Küçük bir bilgi daha; YouTube ve Facebook’u en yoğun kullanan ülkelerin başında, Arap Yarımadası gelmekte ve diğer ülkelere göre rekor kırmaktalar. Yani Arap alemi sosyal alanlardaki yasakları sanal alemde gidermeye çalışıyor. Bu hızlı paylaşım ve iletişim araçları, İslamî kurallarla, yani şeriatla idare edilen bu ülkeleri her yönüyle kendisine bağlamış durumda. Şeriat kuralları artık sembolize olmuş ve Batı kültürüne kayıtsız şartsız entegre olmuşlar. Bu bağlantı ve hayranlık o kadar ileriye gitmiş ki, neredeyse Avrupa’nın hatta Amerika’nın bir adım önünde yürümeye başlamışlar. Bu gidişatta Dubai başı çekmiş, Abu Dabi, “Benim başım kel mi?” deyip, Dubai’nin önüne geçmek için hızını yükseltmiş; Bahreyn ve Katar da bu gidişatın etki alanına çoktan girmiş. Yani batılılaşma, yarımadanın güneyine doğru ilerliyor. Hatta, İslam’ın beş şartından birinin eda edildiği kutsal topraklara kadar ulaşmış durumda. Netice olarak, bu ülkelerde petrol sonrası sıcak para, dini duyguları ve dokuları zedelemiş, hatta bozmuş durumda. Bütün Peygamberler bu yüzden Arap Yarımadası’na inmiş zaten. Bir daha peygamber gelmeyeceğine göre, kıyametin kopuşu da oralardan başlayacak, veya onlar sebep olacak galiba :)
Başta Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere, tüm yarımada ülkeleri, turizm ve ticaret için her türlü kolaylığı mubah sayıyorlar. Bu iki sektörün altyapısını, malum, inşaat sektörü oluşturmakta. Yine başta Dubai ve Abu Dabi olmak üzere, her adımda inşaat var, şantiye var. Her gün yükselen gökdelenler var. 40 yıl önce Arap Körfezi’nde balıkçılık yapan ve evleri çadır olan bu insanlar, petrolün bulunmasını müteakip, gökdelen yarışına girmişler. Dünyanın ‘en’lerini inşa etmek için 7/24 çalışıyorlar, pardon çalıştırıyorlar. En yüksek binalar, yedi yıldızlı oteller, en büyük alışveriş merkezleri, denizaltı otelleri… İlk onlar yapıyorlar. Yani 40 yıla beşyüz yılı sığdırmaya çalışıyorlar.
Bir Arabistan fıkrasıyla yazımı sonlandırıyorum.
Sultan en güvendiği adamını Arabistan'a Hünkâr olarak göndermiş. Hünkâr, Arabistan'da gezerken bakmış, Araplar entari giyiyorlar ama altta donları yok. Bir rüzgâr esti mi, manzara felaket!
Haber salmış: “Altına don giymeyenler, kadı huzuruna çıkartılıp hapsedilecek.” Aradan günler geçmiş; Arap’ın biri don giymemiş ve ilk rüzgârda olay fark edilmiş.
Don giymeyen Arap’ı kadı huzuruna çıkartmışlar. Kadı sormuş:
- “Adın?”
- “Abdülmecit.”
- “Baba adın?”
- “Abdülleziz.”
- “Evli misin?”
- “5 tane karım var!”
- “Kaç çocuğun var?”
- “İlkinden 15, ikincisinden 17, üçüncüsünden 16, dördüncüsünden 13, beşincisinden 18 tane.”
Kadı kararını vermiş ve söylemiş:
- “Abdülleziz oğlu Abdülmecit’in, don giymeye vakti olmadığından beraatına karar verilmiştir!”
Maalesef fıkra içeriğinde çok bir değişiklik henüz olmasa da, çok yakın gelecekte bu geleneğin de yok olacağının belirtileri görülmeye başlamış. Özellikle, birkaç yıl önce yabancılarla evlenme kanunu çıktıktan sonra Dubaili erkekler başta olmak üzere, Birleşik Emirlik’teki erkeklerin çoğu yabancı kadınlarla evliliği tercih etmişler. Bunun sonucu olarak da, 900 bin Arap nüfuslu (normalde nüfusu sekiz milyon ama yedi milyonu yabancı) Dubai’de, 175 bin kadın 30 yaşın üstünde bekar kalmış evlenememiş. Devlet sorunu haline gelen bu duruma destek primi çıkmış. Dubaili kadınlarla evlenenlere 20 bin dolar devlet desteği gelmiş. Ancak, bu da soruna çözüm olamamış. Şimdilerde ise 30 yaşlarına kadar evlenemeyen Arap kızları, ‘kız kurusu’ olmamak için, ikinci, üçüncü hatta dördüncü eş olmaya “Evet” demeye başlamışlar. (Bu ülkelerde evlenme yaşı 14 olduğu için, 30 yaşına kadar evlenemeyenlere ‘kız kurusu‘ deniyor.)
Sanki, çok eşliliğe Arap kadınlarının zoraki ‘evet’leri destek veriyor gibi . Yani, bu ülkelerde ‘dörde kadar evlilik’ işi oldukça karmaşık bir hâl almış durumda. Özünde de karmaşık olan bu adetten, Arap ülkeleri de vazgeçerse bu işe müsaade eden başka memleket kalmayacak galiba. Beklentisi olanlar varsa duyurulur.